Güncellendi
preloader
saved
İşlem Başarılı !

Bizi tercih Ettiğiniz için Teşekkürler



Hangi Psikoloji Bizi Tedavi Edecek?

Hangi Psikoloji Bizi Tedavi Edecek?

post

Psikolojide psikanaliz, davranışçılık ve hümanizm şeklinde üç temel ekol ve buna bağlı olarak üç temel bakış açısı vardır. Sigmund Freud’un önderliğini yaptığı klasik psikanaliz; insanın dünyaya kötülüğe eğilimli olarak geldiğini, bilinçaltının tutsağı ve içgüdülerinin esiri olduğunu savunur. Bu nedenle insanın bilinçaltı keşfedilmeli ve orada bulunan bastırılmış duygu, düşünce, arzu ve fantaziler açığa çıkarılmalı, insanın saldırganlık ve cinsellik temelli dürtülerine ilişkin farkındalık kazandırılmalıdır. Böylece insan psikolojik ve sosyal anlamda istenilen düzeye ulaşabilecektir. Bu bakış açısına göre insanın seçim yapma ve sorumluluk alma gibi eylemlerde bulunması oldukça zordur, zira kendine ait ve özgün olarak yaşayabildiği bir yaşam zeminine sahip değildir.

James Watson tarafından geliştirilen davranışçılık akımında ise insan dünyaya nötr yani ne iyi ne de kötü bir düzlemde gelir. İnsanın davranışları, düşünceleri ve yaşam tarzı çevre tarafından şekillendirilir. Diğer bir deyişle insan çevresinde olup bitenlere sadece tepki veren adeta bir mekanik varlık veya komutlarla çalışan bir bilgisayar niteliğindedir. Diğer canlılardan çok fazla farkı yoktur. Duyguları, düşünceleri, inanç ve idealleri önemsemeyen davranışçılık akımında, insanoğlu pasif bir varlık olarak ele alınır. Klasik davranışçılık ekolünü benimseyen kuramcılar çoğunlukla köpek, at, kedi, güvercin, civciv vb. birçok hayvan üzerinde çeşitli deneyler yapmış ve buralardan elde ettikleri sonuçlara bağlı olarak insanoğlunun davranışlarına yönelik çıkarımlarda bulunmuşlardır. Hem davranışçılık hem de psikanalize bağlı kuramlarda yoğun Darwinizm etkisi gözlenmektedir.

Psikolojide üçüncü ana akım olarak görülen hümanizm ise 1950’li yıllardan sonra gelişmiş ve bu akımın öncülüğünü Abraham Maslow, Rollo May, Irvin Yalom ve Carl Rogers gibi bazı araştırmacılar yapmıştır. Hümanizm ekolünü etkileyen felsefi temel varoluşçuluktur ve Kierkegaard, Nietzsche, Heidegger ve Sartre gibi filozofların bu akım üzerindeki etkisi oldukça fazladır. Hümanizm akımına göre insan ne psikanalizin savunduğu gibi bilinçaltının esiri ve içgüdülerinin tutsağı ne de davranışçılığın öne sürdüğü gibi çevredeki uyaranlara tepkide bulunan bir mekanik ruhtur. Aksine insanoğlu yaşamının anlamını arayan, seçim yapan ve sorumluluk alan bir varlıktır. İnsan özgürdür ve özgündür. Empati, anlam, otantiklik gibi günlük yaşamda kullanılan kavramlar bu akıma aittir denilebilir.

Bizim kültürümüz ve insan doğamız yakından incelendiğinde bu üç ekolün bizi açıklamada yetersiz kaldığını görmekteyiz. Zira biz insanı ne bilinçaltının esiri, ne duygusuz bir varlık ne de anlam ve özgürlük arayan kaygılı bir varlık olarak görürüz. Bizim kültürel ve manevi dünyamız; insanı en başta eşi ve ailesinden başlayarak, akrabaları, komşuları ve içinde yaşadığı milleti ve ülkesinden sorumlu tutan bir anlayışa sahiptir. Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir Hadisi Şerifi bizim kültürümüzün temel taşlarındandır. Tahrim Süresi 6. ayette ise yüce Mevlamız “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” buyurarak insanoğlunun en başta kendisinden ardından ise aile ve çevresinden sorumlu olduğunu belirtmektedir.

Batıda geliştirilen ve insanoğlunun bireyselleşip özgürleştikçe mutlu olacağını varsayan bu bakış açılarının yani psikanaliz, davranışçılık ve hümanizmin ve de bunların türevlerinin, hem hal hem dem hem gam olmayı beceren ender milletlerden olan bizim toplumumuzun derdine ilaç olabilmesi zordur. Özgürlüğü, özerkliği, bireyselleşmeyi insanoğlunun kendi iç dünyasıyla ilişkilendiren bu bakış açılarının; toplumsal yapı içinde var olmaya ve toplumuyla birlikte mutlu hissetmeye teşne olan bizim insanımızın duygusal ve ontolojik varlığını ıskaladığı ortadadır. Sonuç olarak kendi kültürel, manevi ve dini dünyamıza özgü bir psikolojinin ülkemizde hızlıca ele alınması oldukça zaruridir. Bunu da bilimsel ve akademik ölçütler çerçevesinde ve ilim irfan ekseninde yapmak son derece önemlidir.

Prof. Dr. Ahmet Akın

İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Psikolojik Danışmanlık Anabilimdalı Öğretim Üyesi

You might also like!

Leave a Comment